you’re my wonderwall

22/11/2010 at 02:37 (yazımsı)

sarsıp yüzüme bakan sinirli kendimi görünmez yapmaktı belki de olması gereken. bense sus pus olmuş duruyordum sinirli bakışlarıma karşılık. kafamı çevirdiğimde gördüğümdü kurtuluş, oysa ben gidemiyordum bile. korkuyordum içten içe, belli etmiyordum evet. ama korkuyordum çok. neden sorusuna cevap verememek en kötüsüydü korkularımın.

yanılgılarıma bilmeden verdiğim isimdin sen. en büyük şansım oluşunun ardından başıma gelen en kötü şey oluşun arasındaki zaman dilimi geçti gözümün önünden. sahi üç vakit miydi sadece? ömrümdü sanki geçen? olmasan iyiydi ya, ölmesen -içimle beraber- daha iyiydi.. çok düşündün mü? ben hiç düşünmedim, gizli saklı bıraktıklarımı beynimin karanlık kıvrımlarına gömdüm.

ordasın ya, aslında yoksun. varlığımı bilmek bile seni mutsuz ederken orda olman mantık eşiğinden geçemiyor. hayır yoksun. yanılgılarımı ve yaşanmamış anılarımı da yok saymak isterdim senin gibi. belki bir gün? yara izi beni hep etkilemiştir bilirsin. en etkileyici yara izimsin..

zamanı geldiğinde ışığa dön yüzünü..

Kalıcı Bağlantı 1 Yorum

prefect?

19/05/2010 at 22:40 (yazımsı)

köşeden o karanlığı görmeyecektim. nasıl dönüldüğünü unuttum mu ben şimdi?

kıpkırmızıydın halbuki sen orda, kan içinde miydin? mutluydun orda bir yerlerde. -uzayın derinliklerindeki silüetin yansıdı göz kapaklarımın içine. sahi söylemiş miydim, yaralandığını?- solda güneş yükseliyordu hatırlasana. kanarsa mikroplanmaz, kanayan temizdir. kalbim? aromalı tütün iyi etse ya…

çiçeklerim, kedim, evim… benim sayılmayanlar, zaten benim olanlardı onlar. paralel evrenlere dağılıp çok mutlu oldular.

kulağımda babil balığı, rehberim evde. “en güzeli kaybolarak öğrenmek zaten boşver.” marvinle karşılaşırsak birbirimize yakınırız. ben sonunda pes ederim, o sen zaten hep böyleydin der.

kum tanelerine söyleyin hızla gitmeleri gereken yer aşağıda, yanlış olmasın.

kolay demediler evet ama kimse bu kadar zor olduğunu söylememişti.. arthur beni yıldızlara götür.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

diğer odadaki kız

28/01/2010 at 05:14 (yazımsı)

şehrime kar yağıyor bensiz. bense benim olanı özlüyorum hepsi bu. yaraları eskitiyorum, büyüdüklerini sanıyorlar. beynimde tüm gün çalmış şarkı susmuyor. diana biraz daha devam?

“she seems to look familiar”

bir yeri özleten nedir düşündüm de… farklı kılan nedir bir evi diğerinden? karanlık ve dar küçücük bir odayı diğerlerinden özel yapan… bir daha asla sahip olamayacak olduğunu bilmek belki de. gittiğim her odayı karartmak -yeteri kadar değillermiş gibi- alışkanlıktır belki de artık.

özledim…

gözlerimi kapatsam ordayım oysaki, gerçekten. ama bu acı veriyor. yaralar sızlayabilir, unutmak durumu daha da zorlaştırabilir. köreldikten sonra, ebedi karanlıkla hep o odada kalma düşüncesi ise nasıl da sıcak eksi yirmi derece soğukta. diğer yandan kafamı kaldırdığımda camdaki kar çiçeklerini görebilmek ne kadar mutluluk verici. kar hızlanıyor. hızlanması gereken asıl şey ise zaman.

kendime not; elindeki mutluluğun sürekli yarısını tüketirsen mutluluğun asla tükenmez. paradoks mu? belki de…

“sözüm ki tek sana geçmez, celladımsın ey zaman…”

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

*evet

13/01/2010 at 02:52 (yazımsı)

günlerden kış mı kış bir gün, bilincimin öğle vakti saydığı saatlerde gelip çatarken gece, durup düşünmek gerekir. güneşten mi uzaklaşıyorsun, aya mı yaklaşıyorsun? hangisinin daha iyi olduğunu kim bilebilir? cevabını* sadece benim bildiğim bir soruya verdiğim cevap doğru mu yanlış mı kim seçebilir?

sadece ölürken mi izlermiş insan hayatını? tek bir soru “ömrünü” serer insanın gözlerinin önüne. bir anda hatırlarsın nerdesin, ne yapmaktasın. kanserden bile hızlı yayılır umut beyninin her hücresine o anda. ışığı görürsün, sonra dönersin yaşamına. kaldığın yerden, ama umutlu hücrelerle.

komik mi? sanmıyorum.

üşümemek için hayal kurarsın. yakmadan da ısınabilceğin hayallerin vardır belki. geçmişte bıraktığını sandığın ama kaotik bir şekilde seni sarmasına şaşıp kaldığın şeyler. çok sevdiğin bir yere, çok sevdiğin, kendinden bir parça bırakırsın. onun hatırası yakar bir anda seni, ısınırsın. yara kabuğuna göz yaşın düşer, anlarsın.

ışığın hızla kaybolması değildi belki de mesele, karanlığın daha hızlı çöküşüydü. burnuna gelen tanıdık bir kokuydu. belki akordeon sesiyle uyandığın ışıklı bir sabahın neşesiydi. eyfelden el salladığında afrikadan görünendi belki de.

yıldızımı seçtim…

bilinçaltını hazırla, yatıya geliyorum.

iyi uykular…

senin,

kedi…

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

manik aşka mektuplar

29/10/2009 at 02:35 (yazımsı)

konserve bir kalpten değil,
yükte hafif pahada ağır kayıplardan değil,
gün geçtikçe yok olan arkadaşlıklardan hele hiç değil…

yüzümdeki gülücüklerin oluşturduğu çizgilerden farketsem yaşlandığımı.

ışıklı sabahlarım uzaksınız şimdi.
belki hiç olmayacaksınız, belki artık geç kaldınız. bilemedim..

eskimiş şarkılar hatırlatıyor bana yine de yılımı.. demek ki sevinmeliyiz.

deli saçması!

uzak mısınız?

öperli, severli (anlar mısın?)

senin

kedi

xxx (özlemişim hahay)

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

« Previous page · Next page »