sobe-r

07/08/2012 at 06:30 (yazımsı)

“geçmişte doğru bildiğin her şey büyük bir yanlışın parçasıydı.” dedi yaşlı bilge ben yapbozumla meşgulken. “peki ya yanlış olduğunu düşündüklerim?” diyemedim.. orda olduğunu mu sanıyordun?

yürüyordu evler oysaki. “gerçek hayatta evler tek başlarına bir yere gidemez.” dedim. öyleyse gerçek değildi, ya neydi? gözlerimden düşerken yakalayabildiğim tek şey ruhumdu, kayıp değil, deşik. rüyanın gerçekçiliğinde en umursamaz halimle aynaya bakıyordum, gözlerimin boşluğundan. tek bir damla ses dökmeden hem de. klorakla yıkanınca temizlenmiyor mu her şey?

köpükleri geçiyorken sabahın içinden, tek başına küçük bir nokta, kendinden büyük başka pek çok noktanın tasasındaydı. kanatlarını kaybetmiş küçük bir kuşu göğsüne bastırdığında belki de artık sadece küçük bir nokta olmadığını bilemezdi.

ruh battaniyesinin altında hepimiz birer ölüyüz ya, korkup battaniyeme sığınmasam az daha ölecektim. paradoksların çilesi schrödingerin kedisini bile öldüremezken meraktan bir kedi neden ölsün ki? saçmalık.

renkleri hep canlıydı ya, şimdi sanki değil. kafanı kurcalayan parlak, ışıltılı mavi, gözünden damlayan renksiz tozla birleşerek gerçeklik büyüsünü açığa çıkardığında, renkler kayboluyor. demiştim sana; ışığa dön yüzünü. kafanı kurcalayanların hepsini ışıkla kaybedersin, aydınlandığında zaten teksin, sensin.

adımlarına yetiştiğimde anlıyorum ki s=b. en çok o zaman seviniyorum bilmiyorsun. her uçuşta huzurum artıyorken sessizliğimi korumam gerek aklımdan. ancak o zaman mutlak huzura erişebilirim.

zamanı geldi. yüzünü dön.

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın